Bu içerik, Klinik Psikolog Pelin Bingöl tarafından hazırlanmıştır.
Bilgilendirilmiş onam, psikolojik danışma ilişkisinin amaçlarına, kullanılacak tekniklere, sınırlılıklarına ve kurallarına dair bilgi verme ve onay alma konusunda yapılan bir işlemdir.
Psikolojik araştırmalarda ise araştırmanın amacından, kullanılacak yöntemlerden, araştırma sonuçlarının nasıl kullanılacağından bireyi haberdar etmektir.
Tarihsel Olarak
19. yy sonu 20. yy başı…
Amerikalı psikiyatrist Dr. Henry Andrews Cotton, deliliğin vücut parçalarında saklı olduğuna
inanmış ve hastalarını tedavi etmek amacıyla bademcik, diş ve hatta bazı iç organlarını çıkarmayı
denemiştir. Bahsi geçen girişimlere rızası olmayan bu hastalardan 49’u hayatını kaybetmiştir.
1930’lu yıllar…
Sifiliz (frengi) çalışması;
Hekimlerin frengi hastalığını antibiyotikle çözebilir miyiz sorusunu kendilerine yöneltmeleri
üzerine 1932 senesinde gerçekleşen bir deney başlamıştır.
Bunun üzerine Amerikan Sağlık Servisi, Büyük Buhran döneminde çeşitli sağlık sorunları yaşayan
gariban halkı tedavi edeceklerini duyurmuşlardır. Ücretsiz tedavi adı altında Tuskegee’deki yaklaşık
600 Afrika kökenli Amerikalı gariban çiftçi bu programa dahil edilmiştir. Anlaşıldığı üzere tedavi
altında yaptıkları şey aslında bir araştırmadır ve deneklerin onamı şüphesiz hiçbir zaman
alınmamıştır.
Alınan bilgilere göre, binden fazla insan (mahkûm, psikiyatrik hasta, asker, seks işçisi), 2 seneden uzun bir süre deneylere tabi tutulmuştur. Bu denekler aslında kendilerinden kan alındığını, tahlil yapıldığını ve tedavi edildiklerini düşünmekteydi. Ancak bu deneylerde 1308 erişkine, şankroid, sifiliz veya gonore bulaştırıldı veya enfekte sex işçilerinden mahkûm ve askerlere bulaşması
sağlandı.
Çalışma 1948’de sona ermesine rağmen doku örneklemesi ve otopsi gibi bazı takip testleri ve uygulamaları bir 15 yıl kadar daha sürdü. Bu test ve uygulamalarda frengi hastalığı sonucu bedende
nasıl değişimler oluyor, tedavi edilmeyen frengiler nasıl sonuçlanıyor gibi sorulara cevap
aranmaktaydı.
2010’da Reverby’ın bulgularına kadar durum ortaya çıkmadı. Farklı kombinasyonlarca dokümanlar
incelendi. Doktorların, pozisyonlarının avantajını kullanarak, savunmasız grupları denek olarak
kullandıkları görüldü. Tedavisiz bırakıldığında hastalığında doğal seyrinin nasıl olduğunu anlamak
amacıyla yapıldığı anlaşıldı. Olayla ilgili soruşturmayı ABD Başkanı Barack Obama tarafından
oluşturulan Biyoetik Komisyonu başlatmıştır.
!!Bu çalışmalar aslında bilgilendirilmiş onamın birdenbire ortaya çıkan bir süreç olmadığını aksine
çeşitli sorunlar ve ihtiyaçlar ışığında geliştiğini yansıtmaktadır.
II. Dünya Savaşı Yılları
Olay ikinci dünya savaşı zamanlarında, birkaç alman hekimin ‘’yaşamalarının bir önemi yok’’
dedikleri savaş esirlerini kendi rızaları olmadan çeşitli deneylerde kullanılmasına dayanmaktadır.
Nuremberg Duruşması
Dünya Savaşı’nın sona erdikten sonra Nürnberg’de savaş suçlularını yargılamak üzere bir
uluslararası mahkeme kurulmuştur. Bu uluslararası yargılamadan sonra, 1946 yılında Amerikan
Askeri Mahkemesi kurulmuş ve bu mahkeme finans, üretim ve hukuk gibi çeşitli sektörlerden Nazi
Almanyası temsilcilerinin sanık olduğu 12 ek yargılama daha yürütmüştür. Bu yargılamalardan ilki,
yirmisi doktor olan 23 sanıklı “Doktorlar Davası”dır. Sanık doktorlardan üçü insan öldürme ve
işkence ile ve hepsi toplama kampı esirleri üzerinde tıbbi araştırma yapmakla suçlandılar. Bundan
da öte sanıklar insanlık dışı uygulamalarda bulunmak iddiasıyla yargılanmışlardır (Şubaşı, 2021).
Mahkeme, insan üzerinde deney yapılmasının sınırlarını çizmek amacıyla “Nurenberg Code” 25
adı altında on ilke belirlemiştir.
1-Araştırmalar için kesinlikle kişinin gönüllü onayı gereklidir.
2-Deney toplumun yararı için yapılıyor olmalıdır.
3-Araştırma, hayvan çalışmalarına ve hastalığın doğal seyrinin bilinmesine dayandırılmalıdır.
4-Araştırma, hiçbir fiziksel ya da mental hasara yol açmamalıdır.
5-Araştırmayı yürüten doktor hariç ölüm veya kalıcı sakatlığa yol açan araştırmalar yapılmamalıdır.
6-Araştırma için alınan risk, araştırma sonucunun insanlığa getireceği yarardan daha fazla
olmamalıdır.
7-Ölüm, sakatlık ve yaralanma olasılığına karşı tüm önlemler alınmalıdır.
8-Araştırma sadece bilimsel açıdan gerekli bilgiye ve tecrübeye sahip kişilerce yapılmalıdır.
9-Denek istediği an araştırmayı sonlandırabilme hakkına sahip olmalıdır.
10-Araştmayı yürüten kişi deneyin yaralanma, ölüm veya sakatlanma ile sonuçlanacağını öngörürse
deneyi durdurmak için hazırlıklı olmalıdır.
Ancak bu ilkeler, insan üzerinde yapılan deneylerde büyük bir artış olması sonucu yetersiz kalmıştır. 1964 yılında, yerine 35 maddelik ‘’Helsinki Bildirgesi’’ geçmiştir. İlk defa ‘’İnsan
Denekleri Üzerinde Tıbbi Araştırmalarda Etik İlkeler’’i ele almış ve yayınlamıştır. Günümüze kadar bu bildirge, klinik araştırmaların her geçen gün artması ve çeşitlenmesi ile ortaya çıkan yeni
ihtiyaçları karşılayabilmek amacıyla birçok kez güncellenmiştir. Şu an kullanılmakta olan bildirge, Seul 2008 bildirgesidir ve 35 maddeden oluşmaktadır.
Bu sayede terapötik olan ve olmayan araştırmalar ayırt edilmeye başlanmış, kendi kararını verebilecek koşullara sahip olmayan bireylerin yerine karar verecek bireylerin kabul kriterleri
belirlenmiş, çalışmaların etik olup olmadığını denetleyen etik komisyonların oluşturulması önem kazanmış ve en önemlisi, araştırmaya katılan tüm katılımcılara kanıtlanan en iyi tanısal ve terapötik bakım yönteminden yararlanacakları konusunda güvence verilmesi şart koşulmuştur.
Kaynakça
Subaşı, M. F. (2021). İnsan Üzerinde Deney ve Deneme Suçları. Selçuk Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, 29(1), 75-104.
Bir önceki yazımız olan Savunma Mekanizmaları: Reaksiyon Formasyon başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.