Bulunduğumuz yüzyılda kadınlar için güzel olmanın bir koşulu olarak zayıflığın önemi giderek abartılmaktadır. Medya tarafından ideal gösterilen kadın vücudu git gide daha zayıf kişilerden seçilmektedir. Bir zamanlar mankenlik için ideal beden 36 iken bu git gide 34’e, sonra da 0 beden olarak tabir edilen 32’ye düşmüştür. Toplum ve medya tarafından bu kadar vurgulanan ‘Zayıf güzeldir!’ düsturu sonucunda kadınlar zayıflığın ideal olduğu inancını giderek pekiştirmekte, bu nedenle de yeme bozukluklarına yakalanma olasılıkları gittikçe artmaktadır. Ancak aşırı zayıf olmanın fiziksel olarak nasıl etkileri olduğunu biliyor muyuz? Aşağıda gereğinden çok daha zayıf vücut kitle endeksine sahip kişilerin fiziksel sağlığa dair yaşadığı bazı sorunlar derlenmiştir:
- Beyin: Normalden zayıf kişilerin beyninde hem fonksiyon hem de yapısal açıdan sıkıntılar oluşmaya başlar. Anoreksiya tanısı almış kişilerle yapılan çalışmalarda bu kişilerin beyinlerindeki hem beyaz hem de gri maddenin boyut olarak belirgin ölçüde küçüldüğü gözlenmiştir. Fonksiyon açısından ise, beyin düzgün çalışmak için enerjiye ihtiyaç duyar. Bu enerjiyi de besinlerden karşılar. Düzgün beslenmeyen kişilerin beyni ihtiyacını gideremez ve kişide önemli ölçüde bilişsel ve duygusal eksiklikler görülür.
- Kan Dolaşımı: Aşırı zayıf kişilerde kalpte kas kaybı yaşanır ve bu nedenle kalp zayıflar. Kan basıncı düşer, kalp atış hızı yani nabız yavaşlar. Kalp atış düzensizliği yani aritmi riski ciddi ölçüde artar.
- Hormonlar: Normalin oldukça altında olan kilolarda olan kadınların sıklıkla adet düzensizliği yaşadığı bilinmektedir. Bunun sebebi de cinsellik hormonlarının ciddi oranda azalmasıdır. Devam eden süreçte bu durum kısırlığa dahi yol açabilmektedir.
- Kemikler: Aşırı zayıf kişilerin kemikleri güçsüzleşir, kırılmaya müsait hale gelir, kemik erimeleri belirginleşir.
- Sindirim Sistemi: Bu kişilerde sıklıkla tat duyusu bozulur. Besin alımı az olduğu için vücut kendini gelen az miktarda besini iyi kullanmaya yönelik ayarlar. Bu da besin emilimini arttırmak için bağırsakların yavaşlaması anlamına gelir. Bu da midedeki yemeğin ince bağırsağa geçmek için uzun süre harcaması demektir. Aslında aşırı zayıf kişilerin az miktarda yemekten sonra bile tokluk hissi yaşamalarının sebebi tam da budur.
- Kaslar: Kaslar da güçlü kalabilmek için proteine ihtiyaç duyar. Ancak zayıf kişiler düzgün beslenmediklerinden sıklıkla kas erimesi yaşarlar. Kaslar güçsüzleşir.
- Cilt ve Saçlar: Bu kişilerde yüz, karın, sırt ve kollarda ince tüyler gelişebilir. Cilt kurulaşır ve rengi sararır. Saçlarda yoğun dökülmeler yaşanır.
- Vücut Isısı: Aşırı zayıf kişiler belirgin şekilde çok üşürler. Vücut ısısını düzenlemekte zorluk yaşarlar.
- Uyku: Ne yazık ki bu kişilerde uyku da bozulur. Tazelenme hissi vermeyen, huzursuz uykularından genellikle zamanından önce uyanırlar ve gün boyu uykulu, yorgun halleri devam eder.
Şimdi bunlar göz önünde bulundurulduğunda bir kez daha kendinize sorun. Gerçekten toplumun ‘ideal iskelet’ beklentileri uğruna bu ölçülerde zayıflamaya değiyor mu?
Kaynaklar
Fairburn, C. G. (2019). Aşırı Yemeyi Yenmek, Psikonet Yayınları: İstanbul.
http://www.dusunenadamdergisi.org/tr/DergiPdf/DUSUNEN_ADAM_DERGISI_9b15c5c86af947eda4a4a25be4dbbaac.pdf
Bir önceki yazımız olan Kimler Hipnoza Girebilir? başlıklı makalemizde freud, hipnoz ve hipnoz olabilmek hakkında bilgiler verilmektedir.